Bir Hikayenin Öyküsü - 2


Lise yıllarımdan beri, ne zaman buradan geçsem, aceleyle ama dikkatlice incelerdim bu duraktaki insanları. Otobüsün durakta geçirdiği bir kaç saniye ve bir kaç dakika arasındaki sürelerde o yüzü, o tanıdık mimikleri arardım. Hüsranla oradan uzaklaşırken "Törenden kaytaramamışım" derdim kendi kendime. "Demek hala okuldayım, kimbilir belki bir hocayla dalaşıyordum yine. Ama kaçırdım işte otobüsü, niye oyalanıyorum bu kadar? Bir-iki parça eşya al çık işte!"

Durağa geldiğimizde yine umutsuzca başımı çevirdim. Ve... yıllardır aradığım kişiyi, bu sefer karşımda gördüğümden emin oldum. Midem garip bir acıyla kasıldı. Oradaydım!

Önceki durumlarda hep canım sıkılırdı ama başıma gelen bugünkü durumda ne yapacağımı hiç düşünmemişim. Oradaydım. Otobüsü görünce ne kadar belli etmemeye çalışsam da bir pırıltı yayıldı yüzümde. Ama daha binerken söneceğini biliyordum, çünkü uzun bir yol vardı önümde. İki adet bilet hazırdı elimde ve pasomu da göstererek biletleri şoförün yanındaki kutuya attım.

Ben biletini atıp hızla yolculara doğru kafasını çevirdi, ben ise, refleksle sanırım, kafamı cam tarafına çevirdim. Gözleriyle otobüsteki tüm oturulabilecek yerleri taradı. Ona baktım. Ya beni tanırsa? Aslında bunun aklının ucundan bile geçmeyeceğini biliyordum ama yine de yanaklarım yanıyor, kulaklarım uğulduyordu. Gözlerimi ondan alamıyordum. Gözlerindeki pırıltı sönmemişti. Ne de olsa iki gün okuldan uzak kalacak diye düşündüm. Ne kadar da kendine güveniyordu. Biraz sakinleşmiştim. Erkekleri ve şişman kadınları görünümlerine veya oturuş şekillerine göre elemişti. İki adım sonra yanımdaydı ve bir an bile tereddüt etmeden yanımdaki koltuğa oturdu.

Bir heyecan dalgası geçti üzerimden, hemen sonrasında sakinleştim. İşte burada yanımdaydım. Zaten yıllardır bunu beklemiyor muydum? Üstelik durumu anlamasına olanak yoktu. Rahattı, yolu uzun da olsa başlamıştı işte. Bakışları cama doğru dönmüştü ama benim bana baktığını düşünüp rahatsız olmamam için kafasını fazla çevirmemişti. Sabit bir noktaya bakıyordu. Bense o noktadan çoktan akmaya başlamış olan insanları, binaları, olayları görüp görmediğinden o kadar emin değildim. Doğal olarak aynı taktikle ben de onu izliyordum. Arada belli belirsiz dudağının ucu kıvrılıyor ve bakışlarındaki baktığı yerde gerçekten bir şeyler görmeye başladığını anlamama yeten değişiklik ve gözbebeklerindeki titremenin ardından yüzü tekrar ifadesiz bir hal alıyordu. Herhangi bir konuşma hatta gülümseme beklemiyordum. Zaten şehirlerarası yolculuklarda bile yanımdakiyle tek kelime bile etmekten hoşlanmam, "iyi yolculuklar" hariç. Bunu söylemek ise tam bir takıntıdır benim için. Yolculuğun başında ise bu cümleyi söyleyebilmek için kıvranır ama söyledikten sonra da yanımdakiyle tüm ilişkimi sona erdirebilmek için uygun zamanı ve yüz ifadesini kollarım. Böyle kısa bir yolculukta doğal olarak kendimden böyle bir şey beklemiyordum. Bunun için yaşım da hala pek küçüktü. Belediye otobüslerinde sadece yaşlı insanlarla gevezelik etmekten gerçekten hoşlanırım, asla benim yaşımda biri ile değil. Yaşlı insanların gençlere hikayeler anlatarak veya öğütler vererek kendi geçmişlerine anlamlar yüklemeleri, yaşam tecrübelerinin aslında hiç de az ve boş olmadığını gururla göstermeleri keyiflendirir beni. Ben de yüreklendiririm onları. Her hayat değerlidir, hepsinin hikayeleri tek tek incelenmelidir aslında. Özellikle lisedeyken karşılaştığım bir amca vardı. Tatil günlerinde sevdiğiyle Zincirlikuyu'daki dut bahçelerine gidip bülbülleri dinlediklerini anlatmıştı. Telefonunu vermişti onu aramam için. Adını söylememişti. Müzisyendi. Belki de ünlü biriydi. Aslında adını vermemesinin tek nedeninin ünlü olması olduğunu düşünmüştüm. O yıllarda en büyük hayalim ses eğitimi almaktı ve beni şimdi adını unuttuğum bir hanıma dinletmek istemişti. Aylarca onu aramak istedim. Telefonun yazılı olduğu kağıda bakıp bakıp yerine koydum. Arayamadım. Ne söyleyebilirdim?
"Orada bir bey var var, adını bilmiyorum ama otobüste ahbap olduk, bana bu numarayı vermişti."
"Evet?"
"...?"
En azından sohbetinden çok büyük zevk aldığım söylemek isterdim. Yanımdakine baktım. Onunla karşılaştı mı acaba? Hafızamı zorlamaya başladım. Beynimin bir köşesinde böyle bir kare arıyordum, küçük bir ipucu. Yanımda böyle biri? Hayır. Yanımda ben! Kaçıncı sınıfta acaba?

Onunla konuşmak için dayanılmaz bir istek kabardı içimde.

Devam edecek...

* Resim: "Me and Myself in You" by Dream

Hiç yorum yok: