Abbasağa Mahallesi Köpek(li) Sakini


Penceremden sokağı seyrediyorum. Önümde parkın yemyeşil ağaçları...Yeni bir akşam tatlı bir huzurla çöküyor. Genç bir kadın, elinden tuttuğu küçük kızı ile parkın girişine doğru iniyor merdivenlerden. Ne kötü oldu bu merdivenler. Belediyenin seçim öncesi son kozu idi halbuki. İnmek ayrı zor, çıkmak ayrı... Zavallı kadın -genç görünüyor aslında, bir kız çocuğunun elinden tutmasa zavallı kız diyeceğim - 5-6 yaşlarındaki kızının elini bırakamıyor, ergonominin tüm kurallarına aykırı tasarlanmış bu merdivenlerde.

Başka bir grup çarpıyor gözüme. Arkada orta yaşlı bir kadın ve oldukça genç bir erkek, önde ise genç bir kız ve kocaman bir golden retriever gidiyor. Deminkilerle park kapısına aynı zamanda ulaşacaklar gibi...

***

Köpek koşarak iniyor Abbasağa parkının yanına serpiştirilen şekilsiz merdivenleri. Genç kız ona yetişmeye çalışıyor. Anne ve oğlan (bu rolleri uygun gördüm) daha umursamazlar, yavaş yavaş iniyorlar.

Köpek hızla iniyor. Çok güzel bir köpek... Kadın, kızının elini daha sıkı tuttu sanki. Köpek üstlerine koşuyor, neyseki başka bir cins değil diye düşünüyorum.

Kadın çocuğu diğer tarafına geçirmeye çalıştı, belli ki kızının köpekten korkmasını ya da ona bir zarar gelmesini istemiyor.
Köpek öbür tarafa dolaştı
Kadın tekrar öbür eline geçirmeye çalıştı kızını
Merdivenlerin son basamağı
Köpek önlerine çıktı
Köpek öbür tarafa dönüyor
Kadın kızın elini bıraktı
Kız köpekten uzaklaşmaya çalışıyor
Küçük kızın ayağı kaydı, son basamakta yere kapaklandı.

Kafasını basamağa vurmuş olabilir mi? Dizleri ne kadar yaralandı? Elleri çok mu acıyordur? Burnu çarptı mı yere? Dişi kırılmış mıdır? Ama kimse çocuğa bakmıyor.

Genç kız köpeğin ardından parka girdi.
Annesi ve oğlan gerilerde.
Anne tam parkın kapısında
Anne genç kıza doğru döndü:

"Şu köpeklerinizi tasma ile dolaştırsanız olmuyor değil mi?" Sesi o kadar yüksek çıktı ki her kelimeyi çok net duyabiliyorum. Mantıklı. Anneyi tutuyorum.

"Sen köpek peşinde koşacağın yerde yatan çocuğuna bak, elini bile tutmuyorsun, çocuğun yerlerde sürünüyor! "

"Oha!!!" Bu benim iç sesim. "Ohaaaa!!!!"


Genç kadın bağıra bağıra konuşuyor, anneyi suçluyor. Beynimdeki "oha"lar o kadar yüksek sesle yankılanıyor ki onların çığlıkların bastırıyor, güçlükle duyuyorum. Anne afalladı, herhalde "bu kadın nasıl oluyor da benden daha sinirli olabiliyor" diye düşünüyor.

Çocuğun yerden kalktığını anne yan gözle kontrol ediyor: Ağlamıyor ama doğrulamadı tam olarak, besbelli dizleri acımış. Ağzında, burnunda kan yok.

"Bir sus da seyredeyim neler olup bittiğini yahu!" derken beynime, genç kızın "sen doğru dürüst bir anne olsaydın önce kızına yolda yürümeyi öğretirdin" diye başlayan bağırışı ardından "siktir git!" narasını duyuyorum. Eğer ikisi de erkek olsalardı diye kafamda senaryolar dönmeye başlarken anneden de beklenmedik bir tepki:
-Ne diyon lan sen gerizekalı - anne kadının üzerine uçuyor ve iki omzundan tutup itiyor kızı. İtiş kakış tabir edilen bu durumun ardından yerlerde yuvarlanmaya başlarlar diye düşünüyorum.

Çocuk ne olacak? Korkar...
Köpek? Sahibini korumak için saldırır normalde. Ya çocuğa bir şey yaparsa?
Ortayaşlı anne ile oğlan artık yanlarında... Ortayaşlı anne birşeyler söylüyor ama duyulmuyor. Belli ki yatıştırmaya çalışıyor.

Genç kızın sesi yükseliyor. Ama iki saniye önce küfürler savurarak haykıran kız uzaklaştı anneden - baktı ki işin rengi değişiyor, telefonunu çıkardı çantasından:

- Polis çağıracağım!
- Çağırsana! Hemen çağır bekliyorum burada!
- Saldırdın bana!
- Çağır bekliyorum dedim sana!

Ortayaşlı anne, annenin omzuna hafifçe dokunup bir şeyler söylüyor. Duyamıyorum. Onların da duyduğunu sanmıyorum.

Genç kız hala bağırıyor. "Ben seni zekamla ezer geçerim" diye haykırdığında kendi kahkahamı ayırt ediyorum. Genç kız parkın içine doğru ilerledi. Ortayaşlı anne ellerini hafifçe oynatarak bir şeyler söylüyor, duyulmuyor.

Anne kızının ellerini kontrol etti, eğildi, onunla konuşuyor. Herhalde canının çok acıyıp acımadığını soruyor. Genç kız hala bağırıyor "Oha!!!" larımı dizginlemiyorum artık ama en azından daha alçak sesle beynimi yiyorlar.

***

İki sene önce parkta "Abbasağa Parkı Köpekli Sakinleri" adına dağıtılan broşürler geldi aklıma. İnsanların köpekli kişilere gereken saygıyı göstermediği ana fikri üzerine yazılan güzel bir yazıydı. Ne kadar haklılar demiştik sevgilimle - hep ezilenlere hak verirdik zaten.

Sonra parktaki kum havuzunda 2 yaşındaki kızı kovasına kum doldururken, kızın avuçladığı kumun içinde köpek pisliği olduğunu gören anne geldi aklıma. Kızcağızın ellerindeki pisliği temizlerken ne kadar sinirli ve çaresiz olduğu her halinden belliydi :))

Geçen hafta hava hafif kararmışken parkta özgürce koşturan Rottweiler ve Pitbull'ların, sokak köpeklerine vargüçleri havlamalarını görüp geri döndüğümü ve uzun yoldan yürüdüğümü hatırladım.

O teyzeyi kendi köpeklerinin nasıl paramparça ettiğini.

Parkta son 10 yılda sadece 2 köpek sahibinin köpeklerinin kakasını topladığını gördüğümü...

O oyuncunun Rottweiler köpeğini kahvenin önüne bağlayıp, köpekten korkan 10 yaşlarındaki oğlan çocuğunu gözlerini yaşartacak ve oradan gitmesini sağlayacak kadar aşağıladığını... Kahvecinin bile köpeğin yanından geçemediğini...

***

Çocuk annesini belki de ilk defa öyle görmüştür. İyilik, güzellik, sevgi, barış öğretmeye çalışan annenin -tüm anneler böyle yapar diye tahmin ediyorum- çocuğu zarar gördüğünde saldırıya geçmesi insandaki hayvani içgüdülerden biri mi acaba?

Yoksa bu anne kendisine küfür edildiğinde dünyayı unutan dişi bir şehir magandası mı?

-Sasha gel kızım!

YOKLAR - 2: Yalnızlık Sevgisi


"Yalnız kalmak istiyorum."
"Yalnız kalmayı çok severim."
"İnsanın yalnız kalmaya ihtiyacı vardır."

Tamam hepsi kabul. Peki ya gerçek yalnızlık?

Kaç kişi dayanabilir, sonunun ne zaman geleceği bilinmeyen bir yalnızlığa? Dört duvarın üstüne üstüne gelmesine; aynanın önünden geçerken, kendine laf atmaya başladıktan sonra kaç zaman dilimi dayanılır sadece kendini görmeye? Etrafında onlarca kişi varken yüreğini sıkıp burkan o bir cümleyi söyleyecek kimse bulamadan ne kadar normal davranılır? Buz gibi biradan kaç tane içilir yalnız?

Eğer istediğin anda terkedebiliyorsan güzeldir yalnızlık. Eğer başka alternatiflerin varsa huzur doludur. Değilse sadece acı verir.

*Resim: "Loneliness and Sky" by LonelyPierot

YOKLAR - 1: Mutluluk


Mutluluk hep uzağımızda mı, yoksa bu his mi bizi hayata bağlayan?

Hep mutluluk dilekleri, duaları ile büyüdük. Mutluluk varılması gereken bir nihai amaç gibi kondu önümüze. Oysa "mutlu musun" diye sorulduğunda "çok mutluyum" diye cevap veren insanlara deli gözü ile bakmaktan öteye gidemedim ben. Mutluluk diye bir şey yok. İnsanın anlık/kısa dönemli kendinden geçmeleri var. Herhangi bir sorun ya da kötü olasılık aklıma gelmeden 30 dakikadan fazla süre geçirebileceğimi düşünmüyorum mesela. Bazıları bunu "hayatı kendine zehir etme sanatı" diyebilir. Nihai mutluluğun teorik olarak "delilik" mertebesinde yakalanabileceğini düşünüyorum. Onun dışında, hayatın gelgitleri; aşklar, ayrılıklar, yalnızlıklar, birliktelikler ve hatta çok daha iyi ya da çok daha kötü durumları yaşama ya da paylaşma biçimimizdir bize kendimizi mutlu hissettiren.

*Resim: "Composure" by Tony Giles